Yılmaz Acar Davut

Hamlet'ten hentbola uzun bir yazı

Yılmaz Acar Davut

İnanıyorum söylediğini candan söylediğine
Ama bugünkü karar yarın bozulur çok kez
Kendi kendimize verdiğimiz sözü tutmak
En çabuk unuttuğumuz şeydir ne yapsak.

William Shakespeare / Hamlet

*

Geçen ay, bu köşede yazacağım yazının yöntemine dair kendime söz vermiştim. Yazmaya başladığım andan, yazıyı tamamladığım sürece kadar olan kısımda, hangi gelişmeler olduysa anlık olarak not edip, en sonunda paragrafları bağlayıverecektim. Kendime sözüm buydu. Böylelikle daha kolay olacaktı benim için. Ama Shakespeare’nin dediği gibi, kendi kendimize verdiğimiz sözler en çabuk unuttuğumuz sözler oluyor maalesef…

Yine uzun uzun bir yazı yazılmış, hepsini okuyacak zamanım yok diyenler için, söyleyeceklerimi sözün hemen başında özet geçeyim. Yurtbay Seramik sponsorluğunda, hentbolhaber tarafından organize edilen Hentbolun Enleri gecesinde neler yaşandığına değineceğim. Seçim sathı mailine girilmişken gözlemlerimi aktaracağım. Federasyonun son talimatnamesinde yer alan ‘yelek ve fotoğraf’ zorunluluğunun ne derece önemli olduğunu vurgulayıp, sürecin nasıl işlemesi gerektiğine dair düşüncelerimi söyleyeceğim. Kastamonu’dan Şampiyonlar Ligi notlarıyla da veda edeceğim. Konu sıralamasının değişkenlik gösterebileceği uyarısını da şuraya böylelikle iliştireyim.

Hentbolun enleri 

2020-2021 sezonunda hentbolun en iyileri seçildi. Birbirinden kıymetli jüri üyeleri adayları belirledi, hentbol severlerin oyları ise en iyileri belirledi. Fırat Beyde imtiyaz sahipliğindeki hentbolhaber, farkında olmadan büyük bir işe girişmişti. En’ler belirlendikten sonra büyük bir yükün altına girildiği fark edildi. Başlamış iş bitmiş sayılır düsturuyla geri adım atılmadı. İzmir’de güzel bir organizasyon yapıldı. Ödül gecesine davet edilenler ödüllerini aldı.

Çorbada tuz misali emeğimle organizasyona katkı sunmaya çalıştım. Oteldeki reklam alanlarının düzenlenmesinden röportaj alanının organizasyonuna, sunumdan plaketlerin tek tek hazırlanmasına, canlı yayınından fotoğraf çekimine, konukların davet edilmesinden havaalanı-otel transfer koordinasyonunun sağlanmasına… Daha sayamayacağım irili ufaklı birçok işi koordine etmek, az sayıda gönüllüyle bunu yapmak, böylesi maddi yükün altına girmek akıl karı iş miydi bir tarafa; hentbolun böylesi organizasyonlara ihtiyacı olduğunu görmek, gölgede kalmış bu spora verilen emeğin karşılığını gözlerde hissetmek, her türlü yorgunluğu aldı diyebilirim. Çok sayıda hentbol insanının geceye katılması, birbirleriyle sohbet etmesi, dargın ve kırgınların sorunlarını halletmek üzere iletişim kurması… Beyde’yesorsak o da yorgunluğumuza değdi diyecektir, eminim.

Efendim böylesi bir organizasyon gerekliliğini cebimize koyduk. E pek tabi geliştirilebilir yanlarımızı da gördük. Gelecek senelerde daha iyisine niyetle bu geceyi tamamladık. Emeği geçenlere ayrı ayrı teşekkür ederim. Hentbolda hiçbir şey yok deyip de, organizasyona katılmayanlara teessüf ederim. Değerli hocam Serdar Seymen’in de ifadeleriyle; “Geceye teşrif edemeyen arkadaşlara kırgınlığımı dile getiriyorum. Böyle gecelerde hep birlikte olmamız lazım.”

Teşekkürler Yurtbay Seramik, teşekkürler hentbolhaber.

Yelek ve fotoğraf zorunluluğu 

Profesyonel gazetecilik yaşantımda 7 yılı devirdim. Spor muhabiri olarak futbol, basketbol, voleybol, hentbol gibi takım sporları başta olmak üzere bireysel sporlar da dahil yüzlerce maç takip etmişimdir. Futbol maçına girmek için akredite olmak ve yelek giymek; basketbol maçına girmek için yelek giymek gibi prosedürleri yerine getirip maçı öyle takip edebildim. Hentbolda ise böyle bir zorunluluk ülkemizde yoktu maalesef. (Avrupa Ligi ve Şampiyonlar Ligi’nde bu zorunluluk var.) Dolayısıyla eline makinesi alan hemen kalenin arkasında bitiveriyordu. Yani holigan bir taraftar eline makineyi alıp aşağı inse, rakip sporcu ya da hakem adeta açık hedef olacaktı. Bunun yanında kurumsal görüntüyü de oldukça zedeleyici bir durum olduğunun da altını çizmek gerek.

Yine takip ettiğim kadarıyla Avrupa Hentbol Federasyonu’nun organizasyonda takımlara yükledikleri sorumluluklardan birinin fotoğraf olduğunu gördüm. Kulüplerin maç öncesi, devre arası, maç sonu fotoğraf göndermesi kuralı var. İspanya’daki gazeteci Türkiye’den, Türkiye’deki gazeteci Rusya’dan maç fotoğrafları edinebiliyor, gazetesinde haberinde yer verebiliyordu. Hentbol görünürlüğü açısından muhteşem bir sistemdi bu, Türkiye’de de muhakkak olmalıydı.

Geçen yazımda hem yelek zorunluluğunu hem de fotoğraf zorunluluğunu yazmıştım. Gazetecilerin yelekle girmesi gerektiğini vurgulamıştım. Kulüplerin, federasyonun belirttiği havuza fotoğraf yüklemeleri ve akredite olan tüm gazetecilerin de buradan fotoğraf temin edebilmeleri gerek demiştim. İzmir’deki hentbolun enleri gecesinde de Teknik Kurul Başkanı Hikmet Vurgun hocama bunu tekrar iletmiştim. Teknik Kurul Başkanı Hikmet Vurgun başta olmak üzere bu kararı destekleyip altına imzasını atan herkese teşekkür ediyorum.

Yayınlanan bir haber kadar o haberin fikri takibi de önem taşıyor. Şimdi bize düşen takipte kalmak ve daha iyi olması için katkı sunmak. Sistemin sağlıklı bir şekilde işlemesi için şu soruların cevaplanması gerekiyor:

1- Yelek ve fotoğraf zorunluluğu hangi ligleri kapsıyor? Ne zamandan itibaren uygulanmaya başlayacak?
2- Kulüpler tarafından sağlanması zorunlu olan yelekler için bir standart getirildi mi?
3- Basın yeleklerinde, kulüplerin sponsorlarına -varsa federasyonun da- yer verilebilir mi?
4- Kulüpler maç içindeki fotoğrafları nereye yükleyecek?
5- Basın mensupları, fotoğraflara nasıl ulaşacak?
6- Fotoğrafların kalitesi nasıl olacak, telefonla çekilenler kabul edilecek mi?
7- Fotoğraflar ne zaman yüklenecek? –İş bu ya, kulüpler sezon sonunda toplu yükleyeceğiz demesinler sonra.
8- Yelek ve fotoğraf zorunluluğunu yerine getirmeyen kulüplere ne tür bir yaptırım olacak?

Bu konuda temennim de şudur: Umarım yelek ve fotoğraf zorunluğu üzerine durulur. Hatta üstüne ev sahibi takımın maç videosu yükleme zorunluluğu da getirilir. Bu gerçekten üzerine ciddiyetle durulması gereken bir konu. Farkını ve faydasını çok kısa sürede tüm hentbol paydaşları görecektir, inanın.

Kılıç’tan iyi niyet ve çözüm odaklı yaklaşımı gördüm 

Türkiye Hentbol Federasyonu, -resmi olarak açıklanmayan tarihe göre- 25 Ekim’de başkanını seçecek. Dolayısıyla önümüzde bir aydan bir iki gün fazlaca gün kaldı. Şu ana kadar adaylığını açıklayan tek isim Uğur Kılıç. Bazı emareler mevcut başkan Bilal Eyüboğlu’nun tekrar aday olacağını gösteriyor. Bazı gelişmeler ise bu iki ismin haricinde aday/adayların çıkacağını sezdiriyor.

Bir önceki yazımda federasyon adaylığını açıklayan Uğur Kılıç’a ufak bir sitemde bulunmuştum. Yazının yayınlanmasının üzerinden kısa bir süre geçmişti ki telefonum çaldı. Arayan Sayın Kılıç’tı. Uzun uzadıya konuştuk. Konuşmaların kamuoyuyla paylaşılmasında bir beis görmemekle beraber, konuyu esas bağlamından koparacağı düşüncesiyle yer vermiyorum. Konunun esas bağlamı ise şu: Kılıç’ın yaklaşımı bana mutluluk verdi. İletişimsizliğin baş at problem olduğu hentbolda; iletişime açık, kendisine yöneltilen eleştirilerden öz’ü alıp yol haritasını şekillendirmeye niyetli, yine kendisine yöneltilen eleştirilerin kendince haksız bulduğu yanlarını medeni bir şekilde aktaran, çözüm odaklı bir yaklaşımdı Kılıç’ın yaklaşımı. Onlarca eleştiriye sessiz kalan günümüz idarecilerinden farklı bir profil potansiyeli yansıttı. İletişime açık olan, medeni kişilere teşekkürlerimle.

Şampiyonlar Ligi 

Kastamonu Belediyesi Gençlik ve Spor Kulübü, Kadınlar Şampiyonlar Ligi’nde mücadele eden ilk Türk takımı oldu. İlk kez Türkiye’de bir kadın hentbol maçında Şampiyonlar Ligi müziğini duyduk. Çok değerli bir işe imza atıldı.

Challange Cup’ta final, Avrupa Ligi’nde çeyrek final ve yarı final oynayan, istikrarlı bir şekilde Avrupa’nın kapısını aşındıran Kastamonu Belediyespor; bir ilki daha başardı. Bunda en büyük pay ekonomik istikrarı sağlayan başkan, yönetim ve sponsorlar olmakla birlikte ortaya konan vizyondur. Kulüp İdari Menajeri Ahmet Cevher’e de bu noktada ayrı bir parantez açılmalı. Son derece yıpratıcı bir pozisyonda, 7 yıl gibi uzun süre dayanabilmek, bu seviyelerde bunu koruyabilmek de ayrı bir meziyettir.

Yayıncı kuruluşun Şampiyonlar Ligi’yle anlaşma sağlayamamış olması en büyük handikap bence. Pazarlamaya ciddi şekilde eğilen Avrupa Hentbol Federasyonu, Türkiye’nin hanesi bir eksi yazmıştır yayın hususunda. Yayın işinin ivedilikle çözüme kavuşturulması elzem.

Yeni salon, led ekranlar, Şampiyonlar Ligi’nin kurumsal salon giydirmeleri… Her şey kusursuzdu. İl dışından çok sayıda hentbol severin bu tarihi ana şahitlik etmek için kilometrelerce yol tepmesi, onlarla edilen hentbol sohbeti paha biçilmezdi. Altay Atlı hocamla ilk kez yüz yüze geldik. Burak Tezcan gibi değerli bir insanla tanıştım. Önemli artılardı benim için.

Şahit olduğum çok ilginç anlar da yaşandı. Birilerine yaranmak için emek verenlerin emeğini heba etmek isteyenler türedi. Kraldan çok kralcılar… Şaşırma eşiğim yükseldi. Bir gün mutlaka gün yüzüne çıkacak gerçekler var. Bürokrasi kademelerindeki insanlardan bahsediyorum. Derine inmeden, o kişilerin okuyabilme iradeleri varsa ve bu yazıyı okuyorlarsa kendilerini aynaya bakmaya, vicdanlarıyla ve inançlarıyla yüzleşmeye davet ediyorum.

Şampiyonlar Ligi macerası için ezcümle: Sonuçtan bağımsız, hentbolun gelişmesi için, aynı çivinin üstüne vurmalıyız çekici.

Yazarın Diğer Yazıları