Bir çocuğu eğitmek/yetiştirmek tüm köyün işidir

Yazarımız Dr. Zeki Pehlivan, kendimize sormamız gereken soruları ve kimin üzerine ne görev düştüğünü dile getiriyor…

TAKİP ET

Son gerçekleştirilen Avrupa Kadınlar Hentbol Şampiyonası'nı hepimiz büyük bir keyifle izledik. Öncelikle bu şampiyonanın verilmesinde sponsor olan MOGAZ'a teşekkür etmek isterim. Sonrasında ise bu maçları bizlere ulaştıran SportsTV'ye, maçların anlatımını yapan Ulaş Can, Tugay Kosova ve Erdem Bitik'e, yorumları ile katkı sağlayan Müfit Ural ve Cem Celal Cebeliye teşekkür ediyorum. Son teşekkürü de hentbol camiamıza yapmak istiyorum. Çünkü her maçta ekran başındaydılar ve her kanaldan yorum, teşekkür ve destek mesajları ile ne kadar büyük ve istekli bir toplum olduğumuzu gösterdiler.

Photo: Stephane Pillaud

Ancak hepimizin gönlünde keşke bizim takımımız da orada olabilse, biz de canlı olarak orada maçları izleyebilseydik diye geçmiştir. Ama bu dilekler her turnuvada yineleniyor buna rağmen biz yine maçları ekranlardan izlemek durumunda kalıyoruz ve başka takımların oyunlarına yorumlar yapıyoruz. Bu şampiyonada özellikle Hollanda gibi bir ülkenin planlı bir çalışmayla nasıl böylesine bir yükseliş gösterebildiğine şahit olduk. Diğer taraftan Norveç gibi bir ülkenin, oturmuş bir sistem sayesinde her turnuvada en büyük favori olarak gösterilmesi ve sonunda kupayı alabilmesini de gördük. Bunların yanında bir Rusya'nın nasıl gençleştirilmiş kadroyla oraya geldiğini, bir Romanya'nın turnuvaların kalıcı takımlarından biri olmaya başladığını, bir Fransa'nın yine favori takımlardan biri olabildiğini gördük. Belki daha bir çok takım bu çerçevede sayılabilir.

Olayın diğer yönüne bakılacak olursa, şapkamızı önümüze koyarak şu soruyu kendimize sormalıyız: 'Neden biz böyle turnuvalara katılamıyoruz? Neden hep kapılardan dönüyoruz?' Aslında bana göre cevap basit: 'Çünkü biz bunu gerçekten istemiyoruz.' Bana kızanlar olabileceği gibi, hak verenler de olacaktır. Eğer gerçekten isteseydik: bu işi artık daha profesyonel yapardık, daha ciddi bir stratejik gelişim planı yapardık, bir sene sonra, beş sene sonra, on sene sonra nerede olmak istiyoruz bunu planlardık. Bu işi severek, isteyerek, herşeyi ile bu işi sahiplenecek bir yapı oluştururduk. En yukarıdan en aşağıya kadar tüm sistemde yer alan insanlar olarak elimizi taşın altına koyardık ve önce birileri yapsın diye beklemezdik.

Ancak burada benim kendi şahsi görüşüm, bu iradeyi öncelikle federasyon başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin göstermesi gerekli. Değişimi, isteği, inancı ve motivasyonu öncelikle buradan görmeliyiz. Buradan da aşağı doğru inmeli, kurullar, kulüpler, antrenörler, sporcular ve böylece yayılarak gitmeli diye düşünüyorum. Bu kapsamda, bir kızılderili atasözü ile durumu ifade etmek istiyorum;

 'Bir çocuğu yetiştirmek ve eğitmek aslında tüm köyün işidir'. Yani bu köy içinde yer alan tüm unsurlar; federasyon, milli takım antrenörleri, kulüpler, kulüp antrenörleri, sporcuların kendileri, sporcuların kendi takım arkadaşları, sporcuların/kulüplerin rakipleri, hakemler, sporcu aileleri vb. gibi unsurlar bu köyde yaşayan herkes bu eğitimin, bu çalışmanın bir parçasıdır.

Bu köyde yaşayanlar olarak bizler, kendi adımıza üstümüze düşenleri gerçekten olması gerektiği gibi yaptığımızda, başarı veya başarısızlık durumunda iç rahatlığıyla 'biz elimizden geleni yaptık, ama olmadı' diyebilmeliyiz. Peki, neler yapılmalı?

Fedarasyonumuz, şimdiden geleceğe dönük stratejik planlama ve profesyonel bir yapılanma çalışmalarını başlatmalı. Sistemi değiştirmeden kişileri değiştirmenin istenen gelişmeyi sağlayabileceğini düşünmekten vaz geçilmelidir. Hentbolün daha iyi, daha kaliteli, daha adaletli, eşitlikçi, ilkelerine ve talimatlarına uygun, daha iyi bir çalışma bir ortamı olacak şekilde planlamalarını yapmalıdırlar. Ayrıca, önce kendilerini sonra da tüm camiayı başarma ve sonuca ulaşma konusunda inandırmaları gereklidir. Bu amaçla, federasyon yetkililerinin sık sık kulüplerimizi ziyaret ederek, yönetici, antrenör ve sporcuları ile görüşmeleri, inançlarını ve desteklerini göstermeleri, her zaman yanlarında olmaları ve onların da başarıya odaklanmalarını sağlamaları önemlidir.

Milli takım antrenörleri, milli takımlara yönelik çalışmalarını yoğunlaştırıp, şimdiden geleceğe odaklanmalı, rakiplerle ilgili tüm bilgilere ulaşıp, analiz etmeli ve taktik, teknik ve motivasyonel hazırlıklarını yapmalıdırlar. Aslında en az iş onlara düşmelidir. Çünkü, onlara hazırda ne verilirse onu yapmaya çalışıyorlar. Esas görev bence bundan sonra değineceğim unsurlara düşmektedir.

Köyün diğer sakinleri olarak kulüpler bu sahnede aslında esas oyuncular arasında yer alıyor. Sporcuların kendi kulüpleri bu işin ana dayanak noktaları. Sporcu eğer kendi kulübünde her türlü imkanı bulabiliyorsa, o oranda da milli takıma hazır geliyor. Maaş ödemelerinden, verilen çalışma imkanlarından, onlara gösterilen saygı ve sevgiden, kulübün kendileri için koyduğu hedeflerden, içinde bulundukları camiaya kendilerini ait hissetmekten tutun da daha bir çok konuda kulüplere ve dolayısıyla onların başkan ve diğer yöneticilerine görevler düşmektedir. Bu çerçevede daha ileriye dönük ve vizyoner bir bakış açısı ile hareket edilmelidir.

Evet, diğer bir önemli unsur da antrenörlerimiz. Kulüp antrenörleri, kendi kulüplerinde yapacakları çalışmaların ne kadar kaliteli olduğu konusunda kendilerini iyi değerlendirmelidirler. Bir sporcunun ihtiyacı olan, sezon başı, sezon içi ve sonrası çalışmaları gerçekten en iyi düzeyde ve takımın kalitesini, becerilerini, zihinsel yeteneklerini arttıracak şekilde planlayıp, organize edebiliyor mu? Kendilerine sormaları gerekir. Çünkü, milli takımlara giden sporcuları hazırlayan, temeli veren, onların iyi bir sporcu olmalarına neden olan aslında kulüp antrenörleri. Sporcularına gerçekten üst düzey bir sporcu karakteri kazandırabiliyor mu? İyi bir sporcuda bulunması gereken öz disiplini ve çalışma alışkanlığını verebiliyor mu? Sporcularına gelecekle ilgili, hem kulüp hem de kendi sporculuk kariyerleri için bir vizyon oluşturabiliyor mu? Kendini geliştirmek demek, hem kulübümü hem de sporcumu geliştirmek demek diye, sürekli gelişimi sağlayabiliyor mu? Ben de aslında bir milli takım antrenörüyüm, çünkü, benim sporcum milli takımda, onu yetiştirmek ve en iyi şekilde hazırlamak benim de görevim diyebiliyor mu? Milli takımlarda başarı ve başarısızlıklar da, kendi payının da olduğunu düşünüp, başka ne yapabilirdim diye sorguluyor mu? Milli takımlarda yapılacak çalışmalarla ilgili her zaman iletişime açık olup, karşılıklı görüş alış verişinde bulunabiliyor ve beklentilere göre çalışmalarını yönlendirebiliyor mu?, Eğer bunları yapabiliyorsa, biz o zaman başarıya doğru önemli bir adımı atmış olacağız.

Sporcularımız, kendilerinin ne tür bir konumda olduklarını asla unutmamalılar. Aslında onların çok kolay bir şekilde bulundukları yerin, binlerce gencin, insanın ne kadar gıpta ile baktıklarını ve onların yerinde bulunmak istediklerini hiç akıllarından çıkarmamalıdırlar. Orada bulunmak, onlara çok önemli sorumluluklar da yüklemektedir. Bunlar nelerdir? Öncelikle, sporcu olarak öz disipline sahip, çalışma alışkanlığı edinmiş ve her zaman daha fazlasını gerçekleştirebilecek bir anlayışa ve hazırlığa sahip olmak gerekir. Kendilerine bir hedef koyabilmelidirler ve bu hedef hem takım olarak hem de bireysel olarak zoru gerçekleştirecek şekilde olmalıdır. Ne kadar yüksek bir hedef koyarsak o kadar yüksek bir başarıya ulaşabiliriz. Ayrıca, yaptıkları maçların, antrenmanların düzeyi ve kalitesini ne kadar arttırırlarsa, sportif becerilerini ve zihinsel yeteneklerini ne kadar geliştirirlerse kendilerine o kadar yararlı olacaktır. Bunu, kendi takım arkadaşlarından ve hatta rakiplerinden de talep etmelidirler. Kendi oynadıkları maçlarda ne kadar yüksek mücadele gerçekleştirirlerse o kadar çok milli takım başarısına yansıyacaktır. Sporcularımızın, kendi yaşam biçimlerinden, beslenmelerinden, bu sporu ne kadar içselleştirdiklerinden ve yaşam önceliği haline getirdiklerinden emin olmaları gereklidir. Başarının uzun süreli bir süreç olduğu ve bazı kazanımların bir hafta, bir ay ya da bir yıl gibi bir sürede elde edilemeyeceği de unutulmamalıdır.

Sporcuların arkadaşları, en az sporcularımız kadar önemlidirler. Çünkü, bu gün onlar takımda ise yarın da diğerleri aynı yerde olabilirler. Sporcuların daha üst düzey işleri başarabilmesi için takım arkadaşlarının da aynı düzeyde çalışmasına ve mücadele etmesine ihtiyaç vardır. Kaliteli bir mücadeleyi birlikte ortaya koyabileceklerini, antrenmanda yapılanların maçlara doğrudan yansıdığını asla unutmamalıdırlar. Bu nedenle kendilerini geri planda tutmamalıdırlar.

Rakip sporcu ve kulüpler, iyi bir yarışma ortamı doğrudan milli takıma yansıyacaktır. Rakipleriniz ne kadar iyi ise siz de okadar iyi mücadele etmek zorundasınız. En az onlar kadar mücadele etmezseniz bu yarışta gerilerde kalırsınız. Bu nedenle gerçekten iyi bir başarı istiyorsanız, kendiniz kadar rakiplerinizin de iyi olmasını istemelisiniz ve bunun için çalışmalısınız. Aksi halde siz de gerilere gitmeye mahkumsunuz.

Hakemler, her zaman en geri planda kalan unsurlardan biri olarak görülmektedir. Ancak, liglerde ortaya konacak mücadelenin kalitesine katkı getirecek en önemli unsurlardan biridir hakemlik. Bu nedenle onlarında uluslararası alanda en üst düzeyde bilgilenmeleri, eğitilmeleri, tecrübelendirilmeleri ve bu sistem içinde daha profesyonel olarak yer alabilmelerinin sağlanması gerekir. Yukarıda verilen unsurlar kadar önemli oldukları unutulmamalıdır. Bu nedenle onlarla sürekli iletişim halinde olunmalı, bilgilerinden, yorumlarından karşılıklı olarak yararlanılmalıdır.

Aileler, hepimiz için çok önemli. Her şeyin sonunda onların yanına dönüyoruz. Anne, baba, eş, çocuk veya sevdiğimiz insan. Onların bize olan destekleri aslında karşılıksız. Başarılı olduğumuzda en az bizler kadar seviniyor, tersi olduğunda ise  bir o kadar üzülüyorlar. Ancak bu tür önemli süreçlerde belki biraz daha anlayışlı olmaları gerekecek. Daha moralli olmamız, daha iyi beslenmemiz, daha az sorunlarla karşılaşmamız, daha çok hedefimize odaklanmamız, kendilerinden daha çok şeyler beklememiz için bizlere daha çok anlayışlı davranmaları gerekecek.

Ve eski hentbolcular, evet kendinizce çok haklısınız, herkes bir şekilde kırıldı, üzüldü ve uzaklaştı. Ancak bir araya gelince nasıl eğleniyorsunuz, nasıl eskileri yad ediyorsunuz ve nasıl içiniz gidiyor değil mi? O zaman bırakın artık küsmeyi, bırakın artık sürekli hentbolu kötülemeyi, bırakın artık hentbol şöyle olsun da gelirim demeyi. Gelin sahip çıkın, gelin seyredin, birkaç arkadaşınızı da alın gelin ne olursa olsun orada olun. Aksi halde başkalarından hentbole sahip çıkmasını, hentbolü tanıtmasını, hentbolü sevdirmesini, hentbole yeni değerler kazandırmasını bekleyemeyiz.

Yukarıda ifade ettiğim gibi, bir çocuğu yetiştirmek tüm köyün işi. Eğer bir başarıyı istiyorsak hepimiz bunda üstümüze düşeni yerine getirmeliyiz. Aksi halde 40 yıldır söylenen sözleri birbirimize tekrarlar ve 'Allahım biz nerde yanlış yaptık' diye düşünürüz.

Kartalı vuran kendi tüyünden yapılmış oktur. (Kızılderili Atasözü)

Bakmadan Geçme